PROTEİNLER
Proteinlerde de karbonhidratlarda
olduğu gibi karbon, hidrojen ve oksijen bulunur, fakat proteinlerde
karakteristik olarak azot ve bazen de kükürt vardır. Protein hücre yapısının
temel organik maddesidir. Proteinsiz yaşam olamaz. Virüslerden başlayarak, en
küçük canlıdan insana kadar her canlı için yapısal ve yaşamsal önem taşır.
Yaşamla ilgili her
metabolik tepkimede doğrudan veya dolaylı şekilde proteinlerin rolü vardır. Bir hayvanın vücut ağırlığını % 16 –18 kadarı proteindir. Vücuttaki toplam proteinin yarıya yakını kaslarda, kalanı öteki dokulardadır. Proteinler yapı taşları olan amino asitlerin bir araya gelmesi ile oluşan büyük moleküllü bileşiklerdir. 22 farklı amino asidin değişik kombinasyonu ile tabiatta milyarlarca değişik protein sentez edilmektedir. Enzimler ve hormonların bir kısmı protein yapısındadır. Protein, hücre yapımı ve çalışması için kullanılır.
metabolik tepkimede doğrudan veya dolaylı şekilde proteinlerin rolü vardır. Bir hayvanın vücut ağırlığını % 16 –18 kadarı proteindir. Vücuttaki toplam proteinin yarıya yakını kaslarda, kalanı öteki dokulardadır. Proteinler yapı taşları olan amino asitlerin bir araya gelmesi ile oluşan büyük moleküllü bileşiklerdir. 22 farklı amino asidin değişik kombinasyonu ile tabiatta milyarlarca değişik protein sentez edilmektedir. Enzimler ve hormonların bir kısmı protein yapısındadır. Protein, hücre yapımı ve çalışması için kullanılır.
4.1. PROTEİNLERİN GÖREVLERİ
Proteinlerin hayvan vücudunda ve metabolizmasında üstlendiği görevleri şu
şekilde sıralayabiliriz;
1.
Proteinler hayvan vücudunda organların ve yumuşak
dokuların yapı unsurudur.
2.
Büyüme ve erginlik dönemlerinde yeni dokuların
yapılmasında etkindirler.
3.
Yıpranan dokuların onarılması işlevine sahiptirler.
4.
Enzimlerin ve hormonların yapımında görev alıp yapılarında
bulunurlar.
5.
Sinirsel uyarıların iletiminde rol oynarlar.
6.
Canlıya destek olma ve hareket olanağı sağlamada görev
alırlar.
7.
Vücudun hastalıklara karşı dayanıklılığında ve hastalık
etkenlerine karşı korunmada kullanılırlar.
8.
Oksijen ve diğer maddelerin vasküler yolla taşınmasında
görev alırlar.
9.
Kanın pıhtılaşmasında rol oynarlar.
10. Su
ve elektrolit dengesinin korunmasında doğrudan yada dolaylı olarak görevleri
vardır.
4.2. AMİNO ASİTLER
Canlı organizmaların temelini nasıl
hücreler meydana getiriyor ise, hücrelerin temelini de proteinler meydana
getirir. Protein molekülleri hücreyi inşaa eden birer tuğla gibidir. Amino
asitler ise proteinleri meydana getiren daha küçük moleküllerdir. Yani amino asitler
uzun zincirler oluşturarak proteinleri, proteinlerde kompleks bir şekilde
organize olarak hücreyi meydana getirir. Doğal olarak karmaşık bir yapıya sahip
olan hücre yalnızca proteinlerden oluşmaz. Bunun yanında karbonhidratlar,
yağlar, glikolipidler, fosfolipidler ve DNA - RNA molekülleri gibi kimyasal maddeler
de hücrenin yapısına katılırlar. Fakat proteinsiz bir hücre düşünmek mümkün
değildir.
4.4. PROTEİN ÇEŞİTLERİ
Doğada çok çeşitli protein bulunur,
canlıların türüne , aynı türün bireylerine, canlının doku ve organlarına göre, bulundurduğu proteinin
çeşidi farklılık gösterir. Bir hücrenin yapısında 2000 kadar değişik protein bulunduğu
sanılmaktadır. Proteinler , yapılarımdaki maddelere göre basit Proteinler ve
bileşik Proteinler olmak üzere iki grupta toplanabilir.
4.4.1.
Basit Proteinler
Hidroliz edildiğinde yalnız amino
asitlere asit veren proteinlere basit protein denir. Yapılarında amino asit
dışında madde bulunmaz. Başlıca basit proteinler şunlardır: Albüminler, globilinler,
glütelinler, prolaminler, skleroproteinler,
protaminler, histonlar.
1-Albüminler ve Globülinler: Çok
çeşitleri bulunur. Hayvansal ve bitkisel besinlerde yaygındır. Kanda:
süt,yumurta,et,tahıl ve kuru baklagil gibi çok çeşitli besinlerde bulunur.
2- Glütelinler ve prolaminler:
Bitkisel besinlerde özellikle tahıllarda bulunurlar. Glütenin denilen protein
glütelinler grubuna girer. Glüten ise ; Glütenin ile gliadin denilen proteinin
birleşmesinden oluşmuştur.Buğday proteini olan glüten, hamura yapışkanlık ve
esneklik kazandırır.Glüteni yetersiz olan tahıl unundan ekmek yapılmaz. Buğday
unundan yapılan hamur,su içinde nişastadan arındırılırsa, esnek ve yapışkan bir
kitle kalır; bu glütendir. Prolaminler de tahılda bulunan düşük kaliteli
proteinlerdir. Mısır proteini olan “zein” ve buğday proteini “gliadin” prolamindir.
3.Skleroproteinler: Bazıları, bu
proteinleri albüminoid ve fibroz proteinler diye de isimlendirir. Bu gruptaki
proteinler; saç, kıl, tüy, tırnak, kemik ve kıkırdak gibi koruyucu,destek ve
sert dokularda bulunur.Başlıcaları; kollojen, elastin ve keratindir.
Kollojen: Bağdokusu, kemik kıkırdak
ve benzerlerinde bulunur.Sıcak suda, sulu asit ve alkalilerle ısıtılınca
kollojen jelatine çevrilir.Jelatin suda kolay erir ve yapışkan bir pelte
oluşturur. Triptofan ve kükürtlü amino asitler yetersiz olduğundan, kollojen
besleyici değeri düşüktür.
Elastin: Akciğer gibi esnek
dokularda; keratin ise derinin üst tabakasından, saç ve tırnak gibi kısımlarda
bulunur.
4.4.2. Bileşik Proteinler
Bileşik proteinlerin yapılarında
proteinlere ek olarak nükleik asit, karbonhidrat ve fosforik asit gibi protein
olmayan maddeler bulunur. En önemlileri şunlardır.
1.Nükleoproteinler: Proteinlerin
nükleik asitlerle birleşmesinde oluşmuştur.
2.Glikoproteinler ve
mukoproteinler: Karbonhidratlarla proteinlerin birleşmesinden
oluşmuşlardır. Protein olmayan kısım çoğunlukla mukopolisakaritlerdir. Kemik, kıkırdak,
bağdoku, kan grubunu oluşturan maddelerde, kanda ve çeşitli dokularda bulunur.
3.Lipoproteinler: Proteinlerle
lipitlerin birleşmesinden oluşmuştur.
Hücre zarında ve çekirdeğinde, kanın plazmasında, sütte, yumurta sarısı ve
benzerlerinde bulunur.
4.Fosfoproteinler: Yapısında
fosforik asit bulunan proteinlerdir. Balık yumurtası, yumurta ve süt gibi
besinlerde bulunur. Süt proteini olan kazein bir fosfoproteindir.
4.5. Kanatlı
Hayvanlarda Protein Metabolizması
Kanatlı hayvanlarda proteinlerin
kimyasal sindirimi midede başlar. Burada bulunan pepsin, büyük protein
moleküllerinin bir kısmını daha küçük peptid zincirlerine, hatta bir kısmını da
aminoasitlere kadar parçalar. Bu enzim bir endopeptidazdır, yani protein
zincirlerinin uçlarda kalan bağlarını değil içte kalan bağlarını parçalar.
Özellikle içte kalan ve bir tarafında aromatik aminoasitler (fenilalanin ve
tirosin) veya lisin, triptofan bulunan bağlara karşı etkindir.
Pepsin, mide duvarından mide özsuyuna inaktif pepsinojen formunda salgılanır.
Nide özsuyunda bulunan HCl ve pepsin, düşük pH derecelerinde, pepsinojeni
aktive ederek pepsine dönüştürürler. Pepsin pH 1-3 arasında etkinlik
gösterebilmekle beraber, optimum pH 1.8-2 arasında değişir.
Proteinlerin esas sindirimi, ince bağırsaklarda, pankreastan ve ince
bağırsak duvarından salgılanan enzimler tarafından gerçekleştirilir.
Pankreastan salgılanan proteolitik enzimler tripsin, kimotripsin, elastaz ve
karboksipeptidazlardır. Bunlardan ilk üçü endopeptidazlar, sonuncular
eksopeptidazlardır. Eksopeptidazlar da protein zincirlerinin karboksil ucundaki
amino asidi bağlayan peptid bağlarını parçalar.
Pankreatik proteazlar pankreastan, bu enzimlerin zimojenleri, yani
proenzimleri olan tripsinojen, kimotripsinojen ve proelastaz formlarında salgılanıp,
duedenuma dökülürler ve burada aktif formlarına geçerler. Karboksipeptidazlar
da aynı işleme tabidirler. Pankreatik proteazlar substrat seçicidirler, belirli
aminoasitler arasındaki bağları etkilerler.
İnce bağırsak çeperinde üç peptidaz saptanmıştır. Bunların üçü de hücre
içi enzimlerden çok daha az, fakat daha güçlü ve etkilidir. Özellikle bunların
ikisi çok güçlü ve etkili olduğu için bunlara oligopeptidazlar denilmiştir.
Amino asitlerin D ve L izomerleri vardır. Ancak, tüm proteinlerin büyük
çoğunluğunu oluşturan ve “standart amino asitler” olarak adlandırılan amino asitlerin
hepsi L formundadır. D formundaki amino asitler “difüzyon” yoluyla absorbe
edildiği halde, L amino asitler bağırsak çeperini “aktif taşıma” yoluyla
geçerler. Amino asitlerin aktif taşıma ile taşınmaları için Na+ iyonlarına ve ATP’ye gereksinim vardır. Ve
burada da sodyum iyon pompası şeklinde çalışan bir sistem vardır.
Absorbe edilen amino asitler portal kan dolaşımı aracılığıyla karaciğere
gelir. Ya burada sentez yada katabolizma işlemlerine uğratıldıktan sonra veya
hiçbir değişikliğe uğratılmadan ilgili doku ve organlara, bu kez de sistemik
kan dolaşımı yoluyla gönderilirler.
Organlara ulaşan amino asitler çeşitli doku proteinlerine veya yumurta,
tüy gibi ürün proteinlerine çevrilir. Kan amino asitlerinin bir kısmı ise kanda
bulunan hormonların ve protein olmayan nitrojenli bileşiklerin sentezi için
harcanır.
Görüldüğü gibi, protein ve aminoasit metabolizmasında kan ve karaciğer
çok önemli iki unsurdur. Kan, karaciğerle doku ve organlar arasında tam bir
aminoasit havuzu rol oynar. Başka bir deyişle, plazmada, yani kanda aminoasit
konsantrasyonu, açlık veya proteince yetersiz beslenme gibi herhangi bir
nedenle, belli bir düzeyin altına düşerse karaciğer veya doku ve organlarda
depolanan proteinler parçalanarak, plazma aminoasit düzeyi tekrar normale
döndürülür. Aynı şekilde, plazma protein veya aminoasit düzeyinin yükseldiği
buna karşın, doku ve hücre proteinlerinin azaldığı durumlarda plazma
proteinleri ve amino asitleri, doku ve hücre proteinlerinin sentezinde
kullanılır. Doku ve plazma proteinlerinin böyle karşılıklı olarak parçalanıp
yeniden sentezlenmesine protein dönüşümü denir. Dokulardan alınacak
proteinlerde öncelik kas proteinlerindedir. Bu tür değişken nitelikli proteinler
vücudun toplam depo proteinleri içerisinde %6-7 kadarını kapsamaktadır.
Dokulara ulaşan amino asitlerin bir kısmı o dokuya veya organa ait
proteinlerin sentezinde kullanılabilir. Protein sentezi her dokunun kendi
hücrelerinde gerçekleştirilebilir ve yapılacak proteinin tipi, o hücrede
bulunan genler tarafından belirlenir.
Protein sentezi için öncelikle o proteinin yapısına girecek
aminoasitlerin sağlanması gerekir. Kanatlı hayvanlar, esansiyel amino asitleri sentezleyemedikleri
için, bunların rasyonlarla sağlanmaları zorunludur. Başka bir deyişle, genel
olarak tüm tek mideli hayvanların rasyonlarında bulunan proteinlerin biyolojik
değerlerinin belirli bir düzeyde olması gerekir. Yüksek kaliteli bir proteinin
esansiyel amino asitleri hayvanların gereksinim duydukları miktar ve oranlarda
içermeleri yeterli değildir. Bu amino asitlerden yararlanılabilmesi için
sindirilebilir bir protein olması da gerekir. Esansiyel olmayan amino asitler
ise vücutta başka amino asitlerden veya diğer bazı bileşiklerden sentezlenebilir.
Bu olay krebs döngüsünün içerisinde gerçekleşir.
Amino asitlerin enerji üretiminde ve diğer maddelerin sentezinde
kullanımı krebs döngüsünde mümkün olmaktadır. Hemen hemen tüm amino asitler
deaminasyona uğratılabilir. Deaminasyonla NH2 gruplarını, desülfhidrasyonla kükürdünü
yitiren bir amino asitin geriye kalan iskeleti, karbonhidrat ve lipitlerden
farksızdır. Bunlar gerek duyulduğunda krebs döngüsüne sokularak enerji elde
etmek amacıyla CO2 ve H2O’ya kadar parçalabilir. Aynı
şekilde, yine gerek duyulduğunda krebs döngüsünün çeşitli ara ürünlerini
basamak yaparak değişik karbonhidrat ve lipit ürünlerine dönüştürebilirler. Bu
şekilde karbonhidratlara çevrilebilen amino asitlere glikojenik aminoasitler,
yağ asitleri çeşitli keton bileşikleri, kolesterol, safra asitleri ve steroid
hormonlar gibi çeşitli lipidlere çevrilmeye eğilimleri fazla olanlara da
ketojenik amino asitler denir.
Amino asitler, karbonhidrat ve lipitlerden başka önemli diğer bazı
bileşiklerin ön maddesi olarak, sentezlerinde rol oynar. Bunlar arasında
pantetonik asit, ve niyasin gibi vitaminlerle, tiroksin, epinefrin ve
indolasetik asit gibi hormonlar, pürinler, pirimidinler, antibiyotikler,
alkaloidler, pigmentler, koenzimler, ve sinirsel uyarıların taşınmasında
yardımcı bileşikler sayılabilir.
Kanatlı hayvanlarda protein metabolizmasının son ürünü ürik asittir. Ürik
asit sentezi için önce deaminasyonla çeşitli amino asitlerden koparılan amino
grupları kullanılarak pürin bazları sentezlenir. Daha sonrada bunlar ürik aside
dönüştürülür. Ürik asit sentezi karaciğer, böbrek ve biraz da kaslarda
gerçekleştirilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder